13 Temmuz 2014 Pazar

UĞUR BÖCEKLERİ

               Aslında, sebeplere  nedenlere  uğurböceklerine o kadar çok ihtiyacımız var’ki… Uğurböcekleri bu sene yaylamızda bolbol var hergün elime üstüme veya yanıma konuyor.  Avucumun içine alıp başlıyorum  dileklerimi sıralamaya çok enteresan sanki beni dinliyorlar bazı şeylere inanmaktan uzak olsakta dileklerimi saydıktan sonra uçuyorlar herhalde Evrene iletiyorlar diye düşündüm dileklerimde insanlığa dostluk,  SEVGİ,  barış, sağlık dolu günler, çıkarsız sevgiler, aydın akıl sahibi insanlara’da  yanlışa kaymadan doğruyu bulmalarını ailem ve insanların kötü enerjilerden korunmasını .  
Hayatımızda herşeyin iyi ve güzel olmasını diledim, diledim ben diledikçe uçtular sevimli uğurböcekleri inanıyorum ki bu dileklerim gerçekleşecek bütün insanlık evrende dostça SEVGİ ile yaşayacak yaratıcı kaynak evrensel güç  sevgisini bize yansıtarak kötülüklerle baş  edecek. Biliyorum ki yapılan iyilik ve kötülük döner kişiyi bulur inşallah, insanlar yaptıkları her kötü şeyleri telafi ederler aydınlık sevgi dolu bir evrende yaşarız.
Uğurböcekleri  tüm insanlığa şans, sağlık, bolluk, uğur getirsin ve öylede oldu SEVGİ ile kalın.
         
           Not:  Kuzenimin kızı 4.5 yaşındaki Derin hanım yaylada ziyaretimize geldi ve beni şaşırtarak Anaokulundan  öğrendiği, uğurböceklerinin özelliklerini sıraladı bir uğurböceği  70 tane yumurta yaparmış ve ağaçlardaki küçük bitlerle beslenirlermiş  Teşekkür ederim DERİN’ciğim 

ZERRİN ÖZDOĞDU KARAZİNCİR 

27 Nisan 2014 Pazar

DÜNYA VE İNSAN


Gezegenler, yıldızlar, takım yıldızları, galaksiler, bulutsular…
            Dünyamız öyle bir yer ki bu Evren’de zaman, mekan, günler, aylar, seneler bu yuvarlak kubbenin içinde geçiyor. hızlı bir şekilde doğup büyüyüp yaşlanıyoruz. “Neye sarılacağımızı, neye tutunacağımızı, neyi sevip neden nefret edeceğimizi, neye saygı duyacağımızı bilmeden insan olmak hem de canlı kanlı insan olmak bize zor geliyor. Bundan utanıyoruz, bunu rezillik olarak görüyoruz. Biz ölü doğmuşuz kuşaklardır kimseye babalık yapmamışız git gide daha da kötü oluyoruz.” Dostoyevski
            Dünya, Evren dediğimiz yerden kimse memnun değil, çok büyük mutsuzluklar yaşanıyor. Savaşlar, çatışmalar, aile içi şiddetler canlar acı çekiyor, inciniyorlar, neden çözemiyoruz acaba? SEVGİyi mi, dostluğu mu, kardeşliği mi, iyiliği mi, hoş görüyü mü, neyi paylaşamıyoruz? Bu kısacık dediğimiz hayatta, ömür nedir ki? Bir saltanata takılanlar yönetmeye başladılar mı bırakmak istemiyorlar, baş kaldırıları, isyanları görmezden geliyorlar. Bazen mutsuz olmaktan hak çıkartıyorum, haklılar çünkü adaletsizlik var. Bir yanlışlık var evrende, döngüde. Bu hırs merhametsizlik ne için? Para, servet, çıkar için mi? Dönüp geçmişe bir bakılsa nice servet sahipleri neyi götürdüler?
            “Ben ölünce bir elimi tabutumun dışına atın, insanlar görsünler ki Padişah bu dünyadan eli boş gitti!” Kanuni Sultan Süleyman
            Emanet aldığımız bedenimiz bile bizim değil, o da toprakta çürüyecek. Dünya, tanrının sevgisinin alametidir diyor bir düşünür. Başarabilirsek mutluluğu, dostluğu, kardeşliği; bu dünyada bulabiliriz SEVGİyi. Hayatı kucaklamak, yaşamın farkında olmak, dünyamızın bütün güzelliklerini görmek dileğiyle SEVGİ ile kalın.

Zerrin ÖZDOĞDU KARAZİNCİR

Bir çocuk sevdim uzaklarda
Bir elinde yarın, öbür elinde dün
Erken ihtiyarlamaktan sanki biraz üzgün
Dünyanın haline bakıp güldü geçti.
Sezen AKSU

31 Ekim 2013 Perşembe

İÇİMİZDEKİ ÇOCUK

            Çocukların o saf yüreği gibi olmak; sevecen sevgi dolu yürekleri… Kırılgan hassas, ya biz büyükler?
            Coşku, yaşam, hayat mücadeleler içimizdeki yürek sevgi ve güven merkezi. Kaç yasında olursak olalım o saflık o güzellik kalıyor yüreklerimizde. Bazen dönüyorum o çocukça kalbe her şeyi toz pembe görmek inanmak, küçük şeylerden mutlu olmak. İçimizdeki çocuk kırlarda koşturur, dans ettirir şarkı söyletir. Çok basit şeylere ağlatır, pişmanlıklar hissettirir. Büyükte olsak yanlışlar yapabiliyoruz. Eminim ki hepimizin kalbinin köşesinde bir yerinde, “O” çocuk saflığı, güzelliği SEVGİSİ vardır. İçimizdeki “O” masumiyet her daim kalsa yapılan yanlışlar telafi edilse. İnsanlar küsmese evrene, kızmasa birbirlerine, sevgiyle barışla yaşasak kinle değil. Hoşgörü göstersek hatalara, yanlışlara insanlık daha “SEVGİ” dolu olurdu. Çetin ALTAN’ın köşesinde yazdığı gibi;
            “Ne güneşin düzeni. Ne evrenin boşluğu. Ne çiçekler açarken, ne deniz kıpırdarken, Ne gökte uçan böcek ne havuzda ki kuğu, aynı anlamda değil artık O ve ben varken.”
            Saçlarımıza aklar düşse de içimizdeki çocuğun bizi terketmeyeceğini bilerek yüreğimizin köşesinde daima bizimle olduğunu düşünerek. Yağmurda ıslanmayı, toprakta çamurda koşmayı, üstlerin kirlenmesi, içinin temiz kalması o saf yürek öylesine mükemmel çalışır ki içimizdeki nefes gibi… Sevgiyle, güzellikle, dostlukla kalmak dileğiyle.
                                                      Zerrin ÖZDOĞDU KARAZİNCİR

Hayatın şarkısı hep olacak dostum.
Sen olsan da olmasan da,
Bu gezegende ya da başkasında,
Bin bir çeşit canlı bin bir çeşit renk,
Beki düşlerimizin ulaşamayacağı kadar uygar.
Belki bizden daha barbar.
Hayatın şarkısı hep olacak dostum
Yani aşkın umudun ve özlemin
Bir zinciri bu.
Ölenle doğan, solanla ışıyan
Öylesine sonsuz ki zaman ve mekan.
Hayatın şarkısı hep olacak dostum
Sen olsan da olmasan da.
Bu gezegende ya da başkasında…
                               Kemal BURKAY

6 Temmuz 2013 Cumartesi

TOPRAK VE TOHUM

         Topraklar üzerinde sert rüzgârlar eserdi. Kim bilir nereden aldıkları tohumları bu şen ve esen topraklara getirip saçar, şen ve esen topraklar da onları bağrına sımsıkı alarak yağmur ve güneşin yardımıyla çimlendirirlerdi. Çimlenen tohum boy atar, toprağın yüzüne çıkar, ürününü vererek yer yüzünü mutlu bir kardeş sofrası halinde bezerlerdi.
                                                  ORHAN KEMAL
         Toprak verir alır, tohum da toprakla beslenir büyür. Toprak tohumla karışınca neler olur neler.
Toprak insanlara ihanet etmez; ne ekersen o çıkar. Ufacık bir tohumdan ne ağaçlar, meyveler, sebzeler, çiçekler çıkıyor. Yayla bahçemizde toprağın üstünde otururken avucuma aldığım bir avuç toprak bana çok şeyler anlatıyor. Alıyor veriyor, ekiyorsun, gübresini, suyunu, “SEVGİNİ” verdikten sonra; sana istediğin her türlü sebzeni, meyveni veriyor.
         Toprağın doğum yapması olarak düşündüm; canlıların doğduğu gibi evrenin akıl almaz düzeni. Güneş, toprak, yağmur; gece, gündüz; mevsimler, yıllar… hepsi sistemin içinde birbirini izliyor. Sanki oyun oynuyor evren. Bu oyunun büyük yeri ve rolünü düzenli bir şekilde yapıyor “Ol” emri gibi. Toprak her gün güneşle uyanmıyor mu? Kışın da kar yağınca toprağı örtüp karla kapladığında toprağın uyuduğunu ve baharda tekrar uyanacağını düşünerek. Evrendeki her canlının bir yerde dinlendiğini, uykuya sessizliğe dalmasını ve son söz zamanı geldiğinde “insan toprakta dinlenmeye çekilirken…”
                                        Zerrin ÖZDOĞDU KARAZİNCİR
Bulut geçti gözyaşı kaldı çimende
Gül rengi şarap içilmez mi böyle günde?
Bugün bu çimen bizim yarın kim bilir kim;
Gezecek bizim toprağın yeşilliğinde.
                          Ömer HAYYAM

17 Şubat 2013 Pazar

GENÇLİK VE “PAMUK” CEYDA


            “Gerçekliğin var olup olmadığını keşfetmek, bir çiçek dürbününde olduğu gibi her şeyin çevresinde döndüğü eksenin O olup olmadığını anlamak ya da ölmek.” Susanna TAMARO
           Gençlik denince aklıma coşku, sevinç, gezmek, eğlenmek, hayatı dolu dolu yaşamak gelir. Birbirimizi incitmeden sevgi ile yaşamak. Ama maalesef gençlerimiz bu değerlere pek kıymet vermiyor veya vermek istemiyor. Bu değerleri yaşamak isteyen de fazla yaşamıyor. Böylesine karmaşık bir evrende yaşıyoruz.
            Annemin diyaliz olduğu seansa dört aydır genç bir bayan geliyor. İlk odaya geldiği gün fenalaştı, midesi bulanıyordu, Reiki yaptım biraz rahatladı. Tanışmamız böyle oldu. Uzun boylu saçları sarı beline kadar, sevimli hoş bir genç hanım. Her diyalizde beraberdik odasına gider Reiki yapıp moral verirdim bu güzel insana. Bir gün diyalize geldiğinde “Abla safra kesemde sorun var ondan da kurtulmak istiyorum sonra da böbrek nakli olurum.” diyordu. Ve ameliyat oldu ama her şey ters gitti bu pamuk insana (ben Ceyda’ya “Pamuk Ceyda” diye hitap ederdim.)
          Onu her görmeye gittiğimde çok umutlu konuşuyordu. İki gün sonra Nurdan hemşireye sordum “Ceyda nasıl oldu?” diye, bana döndü ve o korkunç cevabı verdi “Ceyda’yı kaybettik!” dondum, nasıl üzüldüm anlatamam. Ceyda “Meleklerle Yaşamak” adlı kitabı okuyordu en son, haberi aldığımız gün dışarıda yağmur yağıyordu, şimdi “Pamuk Ceyda” toprağın altında mı? bu yağmur üstüne mi yağıyor? diye düşünürken bir hasta yakınının sesiyle irkildim “Aaa bakın gökkuşağı çıktı!” o an Ceyda’nın meleklerle beraber olduğunu bütün acılarını dünyada bıraktığını hissettim…
                                                      Zerrin ÖZDOĞDU KARAZİNCİR

KUYU
 Elimi daldırdım ipek siyah bir kuyuya
Dokundum baş başka bir dünyaya…
Huzur yıldızları dokundu
İzleri kaldı parmak uçlarımda…
Silkeledim usulca.
Minik sihirli ışıklar saçıldı etrafıma…
Yalancı Bahar’da…
Ama korkarım ben kışın erken açan çiçekten
Vakitsiz esecek bir rüzgar koparabilir beni dalımdan.
                                Ayber HASTÜRK

7 Temmuz 2012 Cumartesi

YAŞAM VE YALNIZLIĞIMIZ

Sınırsız uzayın içinde evrenin yaşını düşünebilir misiniz? İnsan ömrüne gelince bir andan daha kısa değil mi? Hayat koşturmalarımız mücadeleler, kendimizle baş başa kalmayı unutur bir yaşamla boğuşuruz. Gündelik hayatın peşinden koşarken yalnız kalmayı es geçeriz. Kimi küçük çıkarlar peşinde, kimi kendi kaderini yaşarken, kimi sevgi peşinde, kimi para peşinde. Bu koşturmalar yalnızlığımızı unutmak için mi? Yoksa ömür dediğimiz kısacık yaşam için mi? Geçen gençliğimize mi pişmanlığımıza mı? Geçiyor işte günler, haftalar, aylar… Yalnızlığımızın içinde keşke yaşasaydım, üzülmeseydim geçmişe deyip, yalnızlığımızı eski şarkılarda, geçmiş yaşanmışlıklarda anımsamak. Sonra yaşlandığımızda bir köşede oturup beklemek. Dr. Harun Özmen’in yazdığı gibi; “Gün geçtikçe artıyor yalnızlığımız, eskimiş şarkılarda notalar, esrik gönlümüzü oyalar. Ne giden geliyor geriye ne yolcu duruyor yerinde bir kurumuş saat zembereğinde tükeniyor günler haftalar yıllar…” Yalnızlığımız sakin, huzurlu dünyadan kopmak gibi, gidip de yok olmak arası. Yalnızlığımıza sığınmak, içimize dönmek gibi, yarınımızın ne olacağımızı düşünmeden, yaşamla umut arası gelgitler ve hayatımız kum taneciği gibi akıp giderken. Zerrin ÖZDOĞDU KARAZİNCİR
ARKASI YARIN Gün geçtikçe artıyor yalnızlığımız Komşu bahçelerinde çınarlar kururken bir bir Ağacımızda dallar çiçeği meyveye durmuş Kime umut kime yarar?! O baharla gelen göçmen kuşlar Çocuk maslarımız gençlik hayallerimiz Öksüz ve yıkılmışlar. Sokak lambaları altında uzayan gece piyesleri Delikanlı sohbetlerimiz lal. Baba evinin duvarları sessiz Geçmişin sinen kalabalık sesleri hep susmuşlar yankılanmıyor avluda. Çocuk koşturmalarımız, saklambaç, beş taş, çelik, çomaklarımız Kaybolmuş yoklar…
Dr. Harun Özmen

KELEBEĞİN BİR GÜNLÜK YAŞAM ÖYKÜSÜ

Kelebekler bir günlük ömürlerine kanat çırparlarken, acaba biliyorlar mı bu sevimli kelebekler o kozaları örerken bir günlük yaşamlarının olduğunu? Küçücük bir ipek böceği iken başlarlar kendilerini oya gibi örmeye. Önce iç dünyalarını yaratırlar, kaptırlar tamamen kapatırlar… Küçücük bir yumurta şeklini alana kadar. Kuluçka döneminden sonra özgürlüklerine kavuşurlar. Ama ne özgürlük!!! Kırlarda papatyaların, yeşil otların, güllerin üstünde uçuyorlar. Bu yazımı yaylamızın bahçesinde yazıyorum ve karşımda beyaz, benekli bir kelebek uçuyor güllerin üstünde. Tekrar konuyor, tekrar uçuyor çılgın gibi özgürlüğün tadını doya doya çıkartıyor. Akşama kadar kim bilir nereleri gezecek… Bu kısa ömürlerinde belki çok mutludurlar. Gam yok, keder yok, karışanı yok, üzülmek yok, insanlardan incinmek yok, ağlamak yok, sadece uçuyor daldan dala çiçekten çiçeğe konuyor, hür iradesiyle. Akşam olunca bu dünyayı terk edeceğini bilerek veya bilmeyerek belki bir görev için gelmişlerdir dünyaya kim bilir, belkide başka bir boyuttan gelmişlerdir, insanlara bir mesaj vermek için: “Bakın kısacık ömrümüze neler sığdırıyoruz diye.” Kabuklarından çıkıp özgürce uçan sevimli kelebekler belki dünyamıza geldikleri için teşekkür ediyorlardır Yaradanlarına. belki bir günlük özgürlüklerini böyle kutluyorlardır… Biz insanların her sene doğum günümüzü kutladığı gibi… KİM BİLİR??? Zerrin ÖZDOĞDU KARAZİNCİR Bazen yaşamda ihtiyaç duyduğumuz şey çabalardır. Her hangi bir çaba olmadan ilerleyebilseydik olabileceğimiz kadar güçlenemez ve asla uçamazdık… Kelebeğin öyküsünden…

23 Ağustos 2011 Salı

ÖN YARGI


Başkalarına ön yargısız yalnızca kusur ve zayıf yanları bulmak kaygısıyla değil, gerçeğin ne olduğunu ortaya çıkartmak için emek harca. (Artur. C. Doyle)
Her zaman yanlış anlaşılmaktan konuştuğumuz kelimelerin yanlış anlaşılmasından korkarım. Düşüncelerimiz, frekanslarımız, konuşmalarımızla insanları bilmeden kırıp incitebiliriz. Erasmus derki: “Yargılamadan önce anlamaya çalışın!”. Sevdiğimiz dostumuz kalbimizi kırdığında bazen kin tutup onun hakkında en kötü düşünceler geçebilir aklımızdan, ama geriye dönüp bir düşünsek bu insan neden böyle davrandı, konuştu diye. Eğer gerçekten sevdiğim bir dostumsa nedenini sorup araştırmalıyız.
Yargısız infaz yapmam. Çok sevdiğim benden yaşça büyük bir dostum, ablam vardı. Ondan güzel öğütler alırdım. Sohbet ettiğimiz zamanlarda zamanın nasıl geçtiğini anlamazdık. Bir telefon konuşmamda kendimi yanlış ifade ettiğim için alındı. Beni tam olarak anlamadan, sormadan dostluğumuzu, kardeşliğimizi bitirdi. Aradım ve bana yargısız infaz yaptığını söyledim; fakat bu güzel dostluk bitti. “Dostluk toprak bir maşrapa gibidir, önemsiz bir nedenden birden bire kırılır ve bir daha kullanılmaz.” (Ciceron)
Bence, dostluklarımızı kalıcı tutalım, olayın nedenini araştırıp, arkadaşımız, dostumuz veya en yakınımız dediğimiz insana yaptığı hatayı söyleyelim. Durumu bilmeden, anlamadan her şeyi bir kalemde silmeyelim. İnsana olan umudumuzu taze tutalım, yüz çevirmeyelim, yüreğimizin sevgi kapılarını açık tutalım, yaşadığımız güzel günleri unutmayalım. Mutluluğun, güzelliğin, sevginin kalıcı olduğu bir dünyada yaşamak dileğiyle.
Zerrin ÖZDOĞDU KARAZİNCİR

Önyargıları, en çok, toprağı eğitimle gevşetilmemiş veya gübrelenmemiş kalpten silmek zordur; orada büyürler, taşlar arasındaki otlar kadar kalıcıdırlar.(Charlotte Bronte)
Zayıf insanlar affedemezler. Affetmek güçlülere has bir özelliktir. (Gandhi)

17 Ağustos 2011 Çarşamba

HAYATI ETKİLEYEN SINAVLAR


Hayat sınavımız yaşamımızın her anında sayısız zor sınavlar yaşıyoruz. Yaşam gücümüzü sınamak en ağır biçimde ardı ardına büyük sorunları karşımıza çıkarıyor, kimi zaman hastalıkla ilgili ciddi sorunlar yaşıyoruz; kimi zaman ise aile, dost ilişkilerinde hakketmediğimiz düş kırıklıkları yaşıyoruz. Hayat bizi önemli bir dostluk sınavından geçiriyor. Görüştüğümüz kişiler, en yakınım dediğimiz insanlar bu sınavdan kalırken; bazen fazla tanımadığımız dostlar, ilgileri, sevgileri, içtenlikleri ile birlikte bu sınavı geçiyorlar. Hakikaten dostluklar konusunda iyi bir temizlik yapmak gerekiyor.
Belirli bir yaştan sonra daha çok aranıyor böyle dostluklar. İnsan on - on beş dakikasını ayıracağı, kendisi için bir damla gözyaşını akıtacağı insanın ona değmesini bekler, yüzeysel ilişkileri artık bir tarafa bırakır.(N.Bartoschek) Kimi zaman en yakınımız olması gerekenler bize çok uzak ya da en uzak görünenler bizi en iyi anlayanlar mı??? Kimilerine usulca “elveda” derken vefalı “kara gün” dostlarına ömürlük kalbimde yer açıyorum.
Yaşamımızdaki bu zorlu sınavlar bizleri daha güçlü hale getiriyor. Sevdiğimiz dostlardan uzakta olsak da, ışığımız, kalbimizdeki gerçek dostluğumuz, sevgimiz daim olsun.
Zerrin Özdoğdu Karazincir
“İyi dostu olanın aynaya gereksinimi yoktur” Mevlana
Sevgileri yarınlara bıraktınız
Çekingen, tutuk, saygılı,
Bütün yakınlarınız
Sizi yanlış tanıdı.
Bitmeyen işler yüzünden
(Siz böyle olsun istemediniz)
Bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi
Kalbinizi dolduran duygular kalbinizde kaldı.
Behçet Necatigil

28 Nisan 2011 Perşembe

NEHRİN IŞILTISI


Nehrin ışıltısını yakalamak, haftada üç annemi diyalize servisle götürürken Seyhan Nehri’nin üzerinden geçiyoruz. Nehrin güzelliğini, güneşin nehrin üzerine verdiği ışıltıyı, o pırıltıyı, suyun ahengini her geçişimde görmek…
Hayatımız nehir gibi akıp giderken biz insanlar yaşam mücadelesi veririz. Hayata önce adam olmak için çırpınırız, okuruz, çalışırız, kariyer yapar bir yerlere gelmek için çabalarız. Arkamıza dönüp zamana baktığımızda ömrümüzün, gençliğimizin büyük bir bölümü geçmiştir. Her şeyi maddiyata dökmek, para hırsı, istekler bitmez. Kimse etrafını görmez yada görmek istemez. “Elmas yontulmadan, insan da yanılmadan mükemmelleşemez.” Konfüçyüs.
Bir şeyler olma çabasıyla kaybolan koca bir hayat. Nehrin pırıltıları görünmez artık. O pırıltıyı yakalamak için kendin olmak gerek. Hırslarımızı, kinlerimizi, sevgisiz geçen zamanlarımızı bir tarafa bırakmak. BEN DEĞİL BİZ OLAMAK. Evrenin doğanın güzelliğini görmek ışıkları, pırıltıları yakalamak. Kısacık ömrümüzde kalbimizi sevgiye açmak. Güzel sevgileri keşfetmek, acıları unutmak, ümitleri, yaşanan bütün güzellikleri nehrin ışıltısında görmek. O pırıltıyı yakalamak, sevgi ve dostlukla, nehrinizin ışıltısını her daim görmek dileğiyle…

Zerrin ÖZDOĞDU KARAZİNCİR

Her sabah yeni bir gün doğarken,
Bir gün de eksilir ömürden;
Her şafak bir hırsız gibidir.
Elinde bir fenerle gelen.
Ömer HAYYAM

19 Aralık 2010 Pazar

BABAMIZI UĞURLARKEN


Babacığım otoriter, dediğim dedik bir o kadarda yumuşak kalpli, insanlara elinden geldiği kadar iyilik yapan, çocukları seven onların kalplerine sevgi veren babacığım.
Doğayı çok severdi, Mersin’in Fındıkpınarı Yaylası’ndan yer aldı, kaç ağaç ektirdi… Hemen hemen bütün meyveler var bahçede, onları sular, otları temizler, bahçeye bir çöp atılsın istemezdi. Yeşilliği doğayı seven bir insandı. Yayla komşularımız, babam erken çıkarsa, yaylaya erken çıkarlar, onun sesi yeter derlerdi. Bir adıda gürgürbaba’ydı, sohbet ortamını çok sever hele ziyafet sofraları en mutlu olduğu anlardı, sevdikleriyle bir masada! Ama bu ailenin babasını hastalık bırakmadı, en son dizlerinde kitiltenme oldu, canım ağrıyla yatar kalkar olmuştu. Nasıl üzülürdüm hem rahatsızlığı ve çektiği acı hem de diğer hastalıkları nüksedince kardeşimle hastaneye yatırdık. Bir hafta hastanede kaldı. Hiç sesi çıkmıyordu ve bir gece yarısı kardeşim ağlayarak babamızı kaybettiğimizi söyledi. Ağlıyorduk… Kolumuz kanadımızdı, her baş sağlına gelen dostu arkadaşı arkasından dualar okuyordu.
Bu sene yaylaya onsuz çıktık. Yaylada çıt yok, büyük bir sessizlik, bahçemizde küstü, meyve vermedi, hele asmada bir çok salkım koruk olurdu, bu sene bir tane bile yoktu üstünde. Komşular baş sağlığına geldiklerinde; onsuz yaylanın tadı yok dediler. İşte bir büyük çınar devrildi… Neler yaşadı, neler gördü ama çok güzel yaşadı. Belki kendinden çok daha zengin kişiler onun gibi yaşamadı.
Bu dünyadan giderken, arkasında güzel anılar bıraktı, sevgiler bıraktı. Hep namuslu dürüst yaşadı. Babaya vedamız, eminim gittiği yerde mutludur, artık acı çekmiyordur. Tanrının bütün canlılara vermiş olduğu bu kaçınılmaz sonumuzu düşünürken…

Zerrin ÖZDOĞDU KARAZİNCİR

3 Kasım 2010 Çarşamba

ŞANSSIZLIK VE CESARET


Bazen hayatınızda öyle olaylar “yaşarsınız ki” o anda bu olaylar size korkunç, acı dolu, haksız gibi görünür. Ancak fırtına dindikten sonra bütün bu olayların üstünden gelmemiş olsaydınız asla potansiyelinizin, gücünüzün, azminizin ve yürekliliğinizin farkına varmıyacağınızı anlarsınız. Her olayın bir gerçekleşme nedeni vardır, hiç bir şey tesadüfen, kötü ya da iyi şans nedeniyle gerçekleşmez. “ANONİM”
Bazen şanssız olmaktan şikayet ederiz. Önümüze engeller çıktıkça mücadele etmekten vazgeçeriz. İnsan olmanın gücünü unutarak. Daha doğduğumuz günden başlıyor hayat mücadelesi. Büyüyene kadar ne evreler geçiriyoruz, ta kii pişene kadar. Bir gün bir işimden dolayı pes ediyordum. Sevdiğim dostumuzun uyarısıyla kendime geldim “şansını zorla üstüne git!” ve peşini bırakmadım. Yaşamımızda zorluklar olacaktır. Ne zaman yere düşsek hemen ayağa kalktığımız ve hiçbir zaman iyimserliğini yitirmemenin sıkıntısını yaşamadığımız hatırlayarak varız.
Her şey bizimle şansımızın ve cesaretimizin yapma gücüne sahip olduğumuz seçimlerde başlıyor. Ulaşılmaz gözüken yere ulaşma becerisine sahibiz. Farkına varmadığımız öyle becerilerimiz var ki ama kullanmasınız bilmeyiz. Robin Saharma Unvansız Lider kitabında toprakla uğraşan, çiftçinin mücadelesini çok iyi anlatmış. Çiftçi tohumları eker, toprağa gübresini atar, sular. Hiçbir değişiklik olmuyormuş gibi gözükür ama yinede çiftçi pes etmez, tarlasını terk etmez. Sebzeleri için kazmaya devam eder. Çünkü “çiftçi sabırlıdır ve yaptığı işte inancı vardır”. İnanır ve çabalarının ardından hasat zamanının geleceğini bilir. Şanslı insanlara şans rastlamaz, şanslı insanlar şanslarını kendileri yaratır. İnsan olarak var olduğumuzu unutmadan, bütün şansızlıklarımızı kırarak cesaretli ve şanslı yaşamak dileğiyle.
Zerrin ÖZDOĞDU KARAZİNCİR
Fırtınanın gücü ne olursa olsun şansa inanıyorsan seni bekleyen bir gökkuşağı vardır.
(Nuh’un Gemisinden)

16 Eylül 2010 Perşembe

HER ŞEY OLACAĞINA VARIR


Kimi insanlar yaşamda hiçbir amaca sahip olmadan yaşarlar. Bu gibi insanlar bir nehir üzerinde akıp giden saman çöplerine benzerler. Onlar gitmez; ancak suyun akışına kapılarak akar giderler. Seneca
Korktuğumuzda, kırıldığımızda veya çok sevdiğimiz bir dostumuzdan incindiğimizde üzülürüz, yaşamaktan korkarız. Hayatımızı akışına bırakıp her şey olacağına varır demek aklımıza gelmez, yaşlanmak, gençliğimizin kıymetini bilmeden geçen yıllar, sevdiğimiz kişilerin bizleri unutması, hatalarımız, her şeyin önüne o kadar engel koyarız ki birçok şeyden korkarız. Sevmekten, sorumluluk almaktan, kaybetmekten, unutulmaktan…
Her kötü düşünceyi bir taraf edip şu basit cümleyi hatırlasak: “Her şey olacağına varır.” Sevgi ve güvenin her insanı etkilediği kesin. Pişmanlık, bilerek veya bilmeyerek işlediğimiz hataların vicdanımızdaki sesinin yansımasıdır. “Günah işlemeden tövbe ettirenler, sofradan aç kalkıp şükür diyenler gibidir.” O.S. Güvenç. Akıl doğruyu bulmamızı, irade doğruyu yapmamızı, duygu güzeli seçmemizi sağlar.
Mutluluğumuzun tek sahibi de sorumlusu da biziz. Çevremizdeki kötülükleri düzeltebildiğimiz kadar, dostuz, sevgiyiz, arkadaşız. Yaşamamızda bazı acı olaylar vardır ki ne yaşanır ne unutulur, sadece yaşanır. Herkes çektiğini bilir. Bekir Özgen der ki: “Akıp giden yaşamlarımızda savrulan yaprak misali olsak da yolumuzu, yönümüzü ve kim olduğumuzu hiç unutmadan…” Yarınlarımızın, dünden, bugünden daha güzel olması dileğiyle…
Zerrin ÖZDOĞDU KARAZİNCİR
Hepimizin içinde bir dünya vardır, iyilik, kötülük, günahla suçsuzluk bu dünyanın içinde el ele yürürler. Oscar Wilde
Yaşam kısadır
Biraz hayal
Biraz aşk
Ve sonra…
Günaydın
Yaşam boştur
Biraz kin
Biraz ümit
Ve sonra…
İyi akşamlar.

11 Temmuz 2010 Pazar

SEVGİ KAPISI


Bir gün insanlar rüzgar dalga ve yer çekimi gücüne egemen olduktan sonra sevginin enerjisini keşfedecek. O gün insanlar ateşi ikinci kez keşfetmiş olacaklar. Teilhardde Chardin
Sevgiye kapı açmak seven ve sevilen olmak inanarak sevmek, seni seven birini arkanda olduğunu bilmek, samimiyetine inanmak, güvenmek. Seni hayal kırıklığına uğratmayacağına yürekten inanmak. Günümüzde böyle sevgiler kalmasa da bir canın bir canı sevmesi kırmadan, incitmeden, çıkarsız… Neden suçmuş gibi görülür sevgi? Buna sevgi diyoruz insan sevgisi, aşk diyoruz neresi kötü bu durumun? “Sevgisiz insandan dünya korkarmış.”
Var olmanın bir halinden diğerine geçerken, her can yaşıyor. Çünkü benim baktığım göz ile incinin canı arasında: her şeyi sevmiyor muyuz? Dostlarımızı, çocuklarımızı, kardeşlerimizi… Evren sevgi üzerine kurulmadı mı? O’ yardan kullarını bu kadar sevmese, topraktan bu kadar bitki kendini döker miydi? Kullarına sevgisinden değil mi bu kadar hediyeler vermiş EVRENe sevginin kutsallığı. Dünyayı oya gibi işlediğinden, evrenin mükemmel dönüşünden görmüyor muyuz?
Leyla İpekçi bir köşesinde sevgiyi çok güzel anlatmış. “Hayaller rüya ve rüyetler, dualar, sezgiler, kalp açıklığı, altıncı hisler, bilinmezlikler kısacası her şey dahildir bu sevgi serüvenine. Tahakküm altında olmak, imha etmek, sevmekten çok daha kolay. Kısa ve zahmetsiz hatırlamamız “SEVGİ” üzerine var edildiğimiz olmalı, bunu başarabilsek, O’nun insanı neden yarattığını ben gizli bir hazineydim bilmek istedim bizde ki anlaşılma arzusu bu yaratandan kaynaklandığı ve sanki önceden bildiğim bir şeyi ifade etmeye başlarım ama binlerce irili ufaklı varlığın görünmez çabasıyla sevgi olur her şey. Biz deki anlaşılma ihtiyacı O’nun bilinme isteğinin nefislerimizdeki bin bir tezahürden biri olabilir” diye güzel ifade etmiş. Mutlu olmak için bugünü yarına bırakmayalım zaman su gibi akıp gidiyor derler. Oysa zaman değil biz geçip gidiyoruz. Sevmenin sevilmenin kıymetini bilelim. Dünyamızdaki bütün güzel kalpli insanların sevgi, ışık kapısı açık olsun. Sevgi ve dostlukla kalın…
Zerrin KARAZİNCİR
Sevgi her zaman ıstırap çeker, hiçbir zaman ne gücenir ne de intikam almaya çalışır. GANDİ
Uzun düşünceleri
Bahar günlerinin
Unutamayacaktır
Gün gelip gönüllere
Gün gelip gönle
Güz çökse bile.
Bir Japon Şair…
Sevgi her mevsimin meyvesidir ve her elin uzana bileceği yerdedir. R. Teresa

3 Temmuz 2010 Cumartesi

BİR DENİZ GEZMİŞ FIRTINASI


Hala korkuyorum, ama artık korkunun beni denetlemesine izin vermiyorum, korkuyu yaşamanın bir parçası kabul ettim özellikle değişim korkusunu bilinmeyene duyulan korkuyu geri dön geri dön daha öteye gidersen ölürsün diye uyaran yüreğimin sesine karşın ileri gittim.
Erica Jong
Deniz Gezmiş; soyadına uygun gerçekten, gezmiş yıkmış kaleler kurmuş bir fırtına gibi esmiş, 25 seneye neler sığdırmış… Koca bir ömrü bu enerji bu akıl bir deniz olmuş. Koca bir Deniz… Daha 16-17 yaşlarında yaptıklarına bakın. 25 yaşına gelene kadar neler yapmış neler ne haksızlıklar gördü acaba bu isyanı kime? Yaşasaydı ülkenin kaderini değiştirirdi muhakkak. Üzerinde ona verilmiş emanetlerin sorumluluğu vardı. Güzelleştirmek istiyordu dünyayı.
Evet hayata bir gezmiş bırakmak, zamanı mekanı ve aklı iradesiyle ödünç aldığı sorumluluğun bilinciyle selam ömürlerini insanların mutluluğuna adayanlara. Yaşadığı fırtınalı hayatını çok kısa özetlemek isterim kendimce.
Öğrenci olduğu sırada 12 Haziran 1968’de İstanbul Üniversitesi’nde bir ayaklanma çıkartmış ve bu ayaklanmanın önderi olarak öğrenci haklarını elde etmiştir aynı yıl 6. Filoyu protesto eylemleri sırasında 30 Temmuz’da bu eylemlerden dolayı tutuklanmış ve 20 Eylül’de serbest bırakılmıştır. Milli Demokrat Devrim görüşünü benimseyen Deniz Gezmiş, ismini sayamadığım birlikte olduğu bir çok eylem arkadaşıyla Devrim Öğrenci Birliğini kurmuştur ve Samsun’dan, Ankara’ya Mustafa Kemal Yürüyüşünü düzenlemiştir.
İstanbul Üniversitesi’nde sağcı güçlerin 16 Mart’ta girişmiş olduğu hareketlere öğrenci kitlesiyle birlikte karşı koyan Gezmiş 19 Mart’ta tutuklanmış ve 3 Nisan’a kadar hapis yatmıştır. Mayıs 1969’da İ.Ü. Hukuk Fakültesi için yaptığı mücadele, Filistin’e gitmesi tekrar yakalanıp, tutuklanmalar ve saymadığım bir çok şeyler… 25 seneye neler katmış neler. Çok acı ama 6 Mayıs 1972’de idam edilmiş.
Hasan Pulur bir köşesinde çok güzel anlatmış: Masal, tevatür, bir yakıştırma değil resmi belgeden…
Deniz Gezmişin infaz tutanağı tutuluyor… İdam sahnesini anlatan.
Evet bir zamanlar bir zamanlar bir Deniz Gezmiş vardı cesur yürek….
Zerrin KARAZİNCİR
Can Yücel’de bir şiirinde anlatmıştır:
En uzun koşuydu elbet Türkiye’de devrim
O’nun en güzel yüz metresini koştu
En sekmez lüverin namlusundan fırlayarak…
En hızlısıydı hepimizin, en önce göğüsledi ipi…
Acıyorsam sana anam avradım olsun
Ama aşk olsun sana çocuk aşk olsun.
Can YÜCEL
Her sabah Afrika’da bir ceylan uyanır, en hızlı aslandan daha hızlı koşması gerektiğini bilir yoksa öldürülecektir. Her sabah Afrika’da bir aslan uyanır en yavaş ceylandan daha hızlı koşması gerektiğiniz bilir yoksa aç kalacaktır. Aslan veya ceylan olmanız fark etmez, Güneş doğduğunda koşmaya başlasanız iyi olur… AFRİKA Atasözü