7 Temmuz 2012 Cumartesi

YAŞAM VE YALNIZLIĞIMIZ

Sınırsız uzayın içinde evrenin yaşını düşünebilir misiniz? İnsan ömrüne gelince bir andan daha kısa değil mi? Hayat koşturmalarımız mücadeleler, kendimizle baş başa kalmayı unutur bir yaşamla boğuşuruz. Gündelik hayatın peşinden koşarken yalnız kalmayı es geçeriz. Kimi küçük çıkarlar peşinde, kimi kendi kaderini yaşarken, kimi sevgi peşinde, kimi para peşinde. Bu koşturmalar yalnızlığımızı unutmak için mi? Yoksa ömür dediğimiz kısacık yaşam için mi? Geçen gençliğimize mi pişmanlığımıza mı? Geçiyor işte günler, haftalar, aylar… Yalnızlığımızın içinde keşke yaşasaydım, üzülmeseydim geçmişe deyip, yalnızlığımızı eski şarkılarda, geçmiş yaşanmışlıklarda anımsamak. Sonra yaşlandığımızda bir köşede oturup beklemek. Dr. Harun Özmen’in yazdığı gibi; “Gün geçtikçe artıyor yalnızlığımız, eskimiş şarkılarda notalar, esrik gönlümüzü oyalar. Ne giden geliyor geriye ne yolcu duruyor yerinde bir kurumuş saat zembereğinde tükeniyor günler haftalar yıllar…” Yalnızlığımız sakin, huzurlu dünyadan kopmak gibi, gidip de yok olmak arası. Yalnızlığımıza sığınmak, içimize dönmek gibi, yarınımızın ne olacağımızı düşünmeden, yaşamla umut arası gelgitler ve hayatımız kum taneciği gibi akıp giderken. Zerrin ÖZDOĞDU KARAZİNCİR
ARKASI YARIN Gün geçtikçe artıyor yalnızlığımız Komşu bahçelerinde çınarlar kururken bir bir Ağacımızda dallar çiçeği meyveye durmuş Kime umut kime yarar?! O baharla gelen göçmen kuşlar Çocuk maslarımız gençlik hayallerimiz Öksüz ve yıkılmışlar. Sokak lambaları altında uzayan gece piyesleri Delikanlı sohbetlerimiz lal. Baba evinin duvarları sessiz Geçmişin sinen kalabalık sesleri hep susmuşlar yankılanmıyor avluda. Çocuk koşturmalarımız, saklambaç, beş taş, çelik, çomaklarımız Kaybolmuş yoklar…
Dr. Harun Özmen

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder