31 Ekim 2013 Perşembe

İÇİMİZDEKİ ÇOCUK

            Çocukların o saf yüreği gibi olmak; sevecen sevgi dolu yürekleri… Kırılgan hassas, ya biz büyükler?
            Coşku, yaşam, hayat mücadeleler içimizdeki yürek sevgi ve güven merkezi. Kaç yasında olursak olalım o saflık o güzellik kalıyor yüreklerimizde. Bazen dönüyorum o çocukça kalbe her şeyi toz pembe görmek inanmak, küçük şeylerden mutlu olmak. İçimizdeki çocuk kırlarda koşturur, dans ettirir şarkı söyletir. Çok basit şeylere ağlatır, pişmanlıklar hissettirir. Büyükte olsak yanlışlar yapabiliyoruz. Eminim ki hepimizin kalbinin köşesinde bir yerinde, “O” çocuk saflığı, güzelliği SEVGİSİ vardır. İçimizdeki “O” masumiyet her daim kalsa yapılan yanlışlar telafi edilse. İnsanlar küsmese evrene, kızmasa birbirlerine, sevgiyle barışla yaşasak kinle değil. Hoşgörü göstersek hatalara, yanlışlara insanlık daha “SEVGİ” dolu olurdu. Çetin ALTAN’ın köşesinde yazdığı gibi;
            “Ne güneşin düzeni. Ne evrenin boşluğu. Ne çiçekler açarken, ne deniz kıpırdarken, Ne gökte uçan böcek ne havuzda ki kuğu, aynı anlamda değil artık O ve ben varken.”
            Saçlarımıza aklar düşse de içimizdeki çocuğun bizi terketmeyeceğini bilerek yüreğimizin köşesinde daima bizimle olduğunu düşünerek. Yağmurda ıslanmayı, toprakta çamurda koşmayı, üstlerin kirlenmesi, içinin temiz kalması o saf yürek öylesine mükemmel çalışır ki içimizdeki nefes gibi… Sevgiyle, güzellikle, dostlukla kalmak dileğiyle.
                                                      Zerrin ÖZDOĞDU KARAZİNCİR

Hayatın şarkısı hep olacak dostum.
Sen olsan da olmasan da,
Bu gezegende ya da başkasında,
Bin bir çeşit canlı bin bir çeşit renk,
Beki düşlerimizin ulaşamayacağı kadar uygar.
Belki bizden daha barbar.
Hayatın şarkısı hep olacak dostum
Yani aşkın umudun ve özlemin
Bir zinciri bu.
Ölenle doğan, solanla ışıyan
Öylesine sonsuz ki zaman ve mekan.
Hayatın şarkısı hep olacak dostum
Sen olsan da olmasan da.
Bu gezegende ya da başkasında…
                               Kemal BURKAY

6 Temmuz 2013 Cumartesi

TOPRAK VE TOHUM

         Topraklar üzerinde sert rüzgârlar eserdi. Kim bilir nereden aldıkları tohumları bu şen ve esen topraklara getirip saçar, şen ve esen topraklar da onları bağrına sımsıkı alarak yağmur ve güneşin yardımıyla çimlendirirlerdi. Çimlenen tohum boy atar, toprağın yüzüne çıkar, ürününü vererek yer yüzünü mutlu bir kardeş sofrası halinde bezerlerdi.
                                                  ORHAN KEMAL
         Toprak verir alır, tohum da toprakla beslenir büyür. Toprak tohumla karışınca neler olur neler.
Toprak insanlara ihanet etmez; ne ekersen o çıkar. Ufacık bir tohumdan ne ağaçlar, meyveler, sebzeler, çiçekler çıkıyor. Yayla bahçemizde toprağın üstünde otururken avucuma aldığım bir avuç toprak bana çok şeyler anlatıyor. Alıyor veriyor, ekiyorsun, gübresini, suyunu, “SEVGİNİ” verdikten sonra; sana istediğin her türlü sebzeni, meyveni veriyor.
         Toprağın doğum yapması olarak düşündüm; canlıların doğduğu gibi evrenin akıl almaz düzeni. Güneş, toprak, yağmur; gece, gündüz; mevsimler, yıllar… hepsi sistemin içinde birbirini izliyor. Sanki oyun oynuyor evren. Bu oyunun büyük yeri ve rolünü düzenli bir şekilde yapıyor “Ol” emri gibi. Toprak her gün güneşle uyanmıyor mu? Kışın da kar yağınca toprağı örtüp karla kapladığında toprağın uyuduğunu ve baharda tekrar uyanacağını düşünerek. Evrendeki her canlının bir yerde dinlendiğini, uykuya sessizliğe dalmasını ve son söz zamanı geldiğinde “insan toprakta dinlenmeye çekilirken…”
                                        Zerrin ÖZDOĞDU KARAZİNCİR
Bulut geçti gözyaşı kaldı çimende
Gül rengi şarap içilmez mi böyle günde?
Bugün bu çimen bizim yarın kim bilir kim;
Gezecek bizim toprağın yeşilliğinde.
                          Ömer HAYYAM

17 Şubat 2013 Pazar

GENÇLİK VE “PAMUK” CEYDA


            “Gerçekliğin var olup olmadığını keşfetmek, bir çiçek dürbününde olduğu gibi her şeyin çevresinde döndüğü eksenin O olup olmadığını anlamak ya da ölmek.” Susanna TAMARO
           Gençlik denince aklıma coşku, sevinç, gezmek, eğlenmek, hayatı dolu dolu yaşamak gelir. Birbirimizi incitmeden sevgi ile yaşamak. Ama maalesef gençlerimiz bu değerlere pek kıymet vermiyor veya vermek istemiyor. Bu değerleri yaşamak isteyen de fazla yaşamıyor. Böylesine karmaşık bir evrende yaşıyoruz.
            Annemin diyaliz olduğu seansa dört aydır genç bir bayan geliyor. İlk odaya geldiği gün fenalaştı, midesi bulanıyordu, Reiki yaptım biraz rahatladı. Tanışmamız böyle oldu. Uzun boylu saçları sarı beline kadar, sevimli hoş bir genç hanım. Her diyalizde beraberdik odasına gider Reiki yapıp moral verirdim bu güzel insana. Bir gün diyalize geldiğinde “Abla safra kesemde sorun var ondan da kurtulmak istiyorum sonra da böbrek nakli olurum.” diyordu. Ve ameliyat oldu ama her şey ters gitti bu pamuk insana (ben Ceyda’ya “Pamuk Ceyda” diye hitap ederdim.)
          Onu her görmeye gittiğimde çok umutlu konuşuyordu. İki gün sonra Nurdan hemşireye sordum “Ceyda nasıl oldu?” diye, bana döndü ve o korkunç cevabı verdi “Ceyda’yı kaybettik!” dondum, nasıl üzüldüm anlatamam. Ceyda “Meleklerle Yaşamak” adlı kitabı okuyordu en son, haberi aldığımız gün dışarıda yağmur yağıyordu, şimdi “Pamuk Ceyda” toprağın altında mı? bu yağmur üstüne mi yağıyor? diye düşünürken bir hasta yakınının sesiyle irkildim “Aaa bakın gökkuşağı çıktı!” o an Ceyda’nın meleklerle beraber olduğunu bütün acılarını dünyada bıraktığını hissettim…
                                                      Zerrin ÖZDOĞDU KARAZİNCİR

KUYU
 Elimi daldırdım ipek siyah bir kuyuya
Dokundum baş başka bir dünyaya…
Huzur yıldızları dokundu
İzleri kaldı parmak uçlarımda…
Silkeledim usulca.
Minik sihirli ışıklar saçıldı etrafıma…
Yalancı Bahar’da…
Ama korkarım ben kışın erken açan çiçekten
Vakitsiz esecek bir rüzgar koparabilir beni dalımdan.
                                Ayber HASTÜRK