Topraklar üzerinde sert rüzgârlar eserdi. Kim bilir nereden
aldıkları tohumları bu şen ve esen topraklara getirip saçar, şen ve esen
topraklar da onları bağrına sımsıkı alarak yağmur ve güneşin yardımıyla
çimlendirirlerdi. Çimlenen tohum boy atar, toprağın yüzüne çıkar, ürününü
vererek yer yüzünü mutlu bir kardeş sofrası halinde bezerlerdi.
ORHAN KEMAL
Toprak verir alır, tohum da toprakla beslenir büyür. Toprak tohumla
karışınca neler olur neler.
Toprak insanlara ihanet etmez; ne ekersen o çıkar. Ufacık bir
tohumdan ne ağaçlar, meyveler, sebzeler, çiçekler çıkıyor. Yayla bahçemizde
toprağın üstünde otururken avucuma aldığım bir avuç toprak bana çok şeyler
anlatıyor. Alıyor veriyor, ekiyorsun, gübresini, suyunu, “SEVGİNİ” verdikten
sonra; sana istediğin her türlü sebzeni, meyveni veriyor.
Toprağın doğum yapması olarak düşündüm; canlıların doğduğu
gibi evrenin akıl almaz düzeni. Güneş, toprak, yağmur; gece, gündüz; mevsimler,
yıllar… hepsi sistemin içinde birbirini izliyor. Sanki oyun oynuyor evren. Bu oyunun
büyük yeri ve rolünü düzenli bir şekilde yapıyor “Ol” emri gibi. Toprak her gün
güneşle uyanmıyor mu? Kışın da kar yağınca toprağı örtüp karla kapladığında
toprağın uyuduğunu ve baharda tekrar uyanacağını düşünerek. Evrendeki her
canlının bir yerde dinlendiğini, uykuya sessizliğe dalmasını ve son söz zamanı
geldiğinde “insan toprakta dinlenmeye çekilirken…”
Zerrin ÖZDOĞDU KARAZİNCİR
Bulut geçti gözyaşı kaldı çimende
Gül rengi şarap içilmez mi böyle günde?
Bugün bu çimen bizim yarın kim bilir kim;
Gezecek bizim toprağın yeşilliğinde.
Ömer HAYYAM